Eğitimde Reform
Eğitimde reform konusunda değinmek istediğim ilk nokta, eğitime ilişkin temel bilgilerimizi, kavramlarımızı, kurumlarımızı ve teorilerimizi korumamız gerektiğidir. Makedonya olarak Pedagoji Enstitüsünüzün 75. yılını geride bırakmış olmanız çok güzel. Benim ülkem Türkiye'de yaklaşık 90 yıl önce İstanbul Üniversitesi'nde açılan Pedagoji Enstitüsü adında bir enstitü vardı. Maalesef bu enstitüyü sonradan kapattık; Daha doğrusu adını değiştirdik. Bu vesileyle eğitimde değiştirmeye çalıştıklarımız kadar değiştirmememiz gereken yani korumamız gereken şeylerin de olması gerektiğini söylemek istiyorum.
Bugün dünyanın birçok ülkesinde eğitim reformlarında bir tıkanıklık var. Aslında reform çabalarının eğitim açısından faydalı olduğunu söylemek zordur. Nitekim özellikle son çeyrek yüzyılda eğitim reformlarının kültüre, ekonomiye ve siyasete somut bir katkısı olmadı. Dolayısıyla “eğitimde reform” tabiri beklenildiği gibi sonuç vermeyen bir söylem olmanın ötesine geçemedi. Çünkü son dönemdeki eğitim reformu çabalarında bir kısır döngü oluştu. Bu kısır döngüyü şöyle açıklamak mümkündür: Yaklaşık yarım asır öncesine kadar eğitimle ilgili bir takım sorunlardan söz edilirdi. Bu sorunlar nelerdi? Merkezileşme. Otoriterlik. Hiyerarşi Sıkı kontrol. Sıkı kontrol. Benzersiz bir eğitim. Tekel. Bağımlılık. Peki eğitimle ilgili gündemdeki idealler nelerdi? Kurtuluş. Özgünlük. Varyasyon. Farklılaşma. dinamizasyon. Yerelleştirme. Peki özellikle son çeyrek asırda eğitim konusunda neler yapıldı? Standardizasyon arttı. Akreditasyon yaygınlaştı. Kalite hareketi yaygınlaştı. Dijitalleşme arttı. Teknolojikleşme yaygınlaştı. Peki tüm bu çalışmaların ardından son çeyrek asırda ne gözlemlendi? Eğitimde merkezileşme daha da arttı. Eğitimde tekelleşme de yaygınlaştı. Eğitimde tekdüzelik yaygınlaştı.
Bu süreçte hem öğretmen hem de öğrenci özgürlüğünü kaybetmiştir. Aynı şekilde eğitimde özgünlük de azaldı. Eğitim daha kalıplıydı. Yani eğitimde özgürlük azaldı. Son dönemde eğitimde reform çalışmaları kısaca bu döngüyü takip etti. Bu süreçte başka neler yaşandı? Eğitim ihtiyaç olduğu için değil, büyük şirketler ve şirketler istediği için değiştirilmeye başlandı. Bu nedenle gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelere, geri kalmış olduklarından dolayı reform yapmaları önerildi. Bu öneriler karşısında toplumlar ve ülkeler eğitimlerini değiştirmeye çalışmışlardır. Oyun şuna benziyor. Sistem sürekli olarak belirli boyutlarda yetersiz ve zayıf görülüyor. Daha sonra değiştirilmesi zorlanır. Mesela öğretmenin yetersizliğinden bahsediliyor; ardından öğretmen eğitimi verilmesi tavsiye edilir. Programların ve ders kitaplarının yetersizliğinden bahsediliyor; daha sonra değiştirilmeleri istenir. Bir diğer konu ise eğitimdeki sık değişimin eğitim kültürünü zayıflatmasıdır. Eğitimin sık sık değişime uğraması kurumsallaşmayı engellemektedir. Ancak eğitim kurumsallaşmayla var olur. Hal böyle olunca bugün için eğitim değişmek değil değiştirmek bir değer olmalıdır. Yani eğitimin değişmezliği konusunda hassasiyet gösterilmesi gerekiyor. Bunun için her zaman olduğu gibi neyin değişeceğini belirlemek yerine, neyin değişmeyeceğini belirlemek ve bunu sağlamak esas olmalıdır.
Gündemden düşmeyen bir diğer reform önerisi de kaynaklarla, yani parayla ilgili. Yani eğitimin iyileştirilmesi için ayrılan kaynakların kıtlığını gidererek kaynakların artırılması her zaman gündemdedir. Bu eski bir düşünce tarzıdır. Elbette bunun doğru olduğu zamanlar da vardı. Ancak günümüzde kaynakların kıtlığı doğru olduğu için değil, daha fazla kazanmak için para kazanmak isteyen şirketler ve firmalar için kullanılmaktadır. Bu nedenle eğitimde herhangi bir reform önerisi gündeme geldiğinde öncelikle söz konusu reformun parayla çok ilgili olup olmadığı sorgulanmalı, eğer öyleyse reforma şüpheyle yaklaşılmalıdır. Bir diğer nokta ise, öğretmen ve öğretimle ilgili öneri paketinin, öğretmeyi ve öğretmeyi geliştirmenin bir yana, onu kalıplaştırdığı, yüzeysel ve yapay hale getirdiğinin bilinmesi gerekir. Öğretmeni geliştirmek için atılan adımlar bir şekilde öğretmenin özgürlüğünün kısıtlanmasıyla sonuçlanıyor. Bu nedenle öğretmen ve öğretimle ilgili önerilere dikkat edilmelidir. Bu uğurda atılan adımların öğretimi bir ölçüde nesneleştirdiği ve makineleştirdiği unutulmamalıdır. Ayrıca öğretmeye yani yönteme yapılan vurgunun eğitim ve öğretimin gerçek temelini zayıflattığı da bilinmelidir. Yöntemi gereğinden fazla vurgulayarak gerçek temeli, yani dil, bilim ve matematiği ihmal etme riskini almış olabiliriz. Bir diğer önemli nokta ise; Eğitim giderek uluslararası bir sorun olarak kabul edilmektedir. Evet, belli bir düzeyde eğitim özellikle günümüzde uluslararası ve küresel bir sorundur. Ancak eğitim öncelikle yerel ve ulusal bir konudur veya bir konudur. Eğitim ulusal bir mesele olduğunda
Ya uluslararası bir sorun olarak ele alınırsa? Eğitimin somut gerçeklerine yabancılaşma var. Bu nedenle eğitim öncelikle yerel ve ulusal bir mesele olarak ele alınmalı; o halde meselenin uluslararası bir mesele olarak ele alınması gerekir. Eğitim reformları için eğitim biliminin bilgi ve bakış açılarından daha fazla yararlanılmalıdır. Günümüzde eğitim bilimi bölünmüş ve çok parçalı bir yapıya dönüşmüştür. Böylece eğitim biliminin uzun süredir devam eden bütünlüğü bozuldu. Eğitim bilimi kapsamlı ve güçlü olmakla birlikte, eğitim reformlarına karşı çıkabilmektedir. Ancak eğitim bilimi uzun süredir bölünmüş, parçalanmış ve zayıflamış olduğundan eğitim reformları konusunda bir perspektif sunamamaktadır. Böylelikle teorik ve güçlü bir eğitim biliminin yokluğunda eğitim, değiştirilmeye cesaret edilen ve kamusal olarak müdahale edilen bir alan haline gelmektedir. Eğitim reformları eğitim, öğrenme ve okul temelli olmalıdır. Yani eğitimde reform her zaman okulla, öğrenme ve öğretmeyle başlamalı ve öğrenmeyle bitmelidir. Ve son olarak, eğitim reformlarında görülen kurtuluş ve kalkınma etkilerine dikkat edilmelidir. Kurtuluşla başlayan reform adımlarının gerçekçi olmadığı unutulmamalıdır. Kimse kimseyi kurtaramaz. Bu nedenle özellikle öğretmen ve öğrencilerin diğerlerinden önce kendilerini kurtarabilecekleri konusunda ikna olmaları gerekmektedir. Salgın döneminde eğitimcinin şişeden çıktığı gibi okulu terk ettiğini yakından gözlemledik. Nasıl ki şişeden çıkan cini tekrar şişeye sokmak mümkün değilse, salgın bitti diye eğitimin de okula geri getirilmemesi gerekiyor. Eğitim geldiği okul dışında da devam etmelidir.
Salgın nedeniyle okullar tatil olmak zorunda kaldı. Şartlar düzelince açılmaya çalışıldı. Okulların kapatılması önemli bir eğitim açığı yarattı. Eğitim, okulların açık ya da kapalı olmasıyla sınırlı kalmamalı. Okullar her zaman eğitime açık olmalıdır. Sadece ders vermeye değil, yaşamaya ve üretmeye açık olmalı. Sadece öğrenciler değil toplum da açık olmalı. Sadece belirli dönemlerde değil, yaz-kış, gece-gündüz, hafta içi ve hafta sonu da her zaman açık olmalıdır. Eğitim mütevazı ve basit bir alandır. Bu nedenle Eğitim çok fazla gösterilmemeli, yani anlatılmamalıdır. Çünkü ne kadar çok gösterilirse o kadar sahte olur. Eğitimin gösterilmeye çalışıldıkça yapaylaştığı bilinmelidir. Bu anlamda eğitimde sergilemeye (sergi salonu) ve sergilenmeye yönelik düzenleme çalışmalarına (dekor) yer verilmemelidir. Son olarak belirtmek istediğim nokta şu: Bilmeliyiz ki eğitim değişmez, değişir. Toplum değişir, kültür değişir, yaşam değişir ve ardından eğitim değişir. Ancak eğitimi değiştirmeye çalışmanın gereksiz bir zorlama olabileceğini de unutmayalım.